Seddülbahir köyünün batısında bulunan ve Çanakkale Boğazı’nın girişini koruyan tabyalardan Tümeni olan Ertuğrul Tabyası, Gözcü Baba Tepesi üzerinde denize dönük olarak inşa edilmiştir. II. Abdülhamit döneminde Asaf Paşa’nın çalışmaları sonucu yaptırılmıştır. İnşa kitabesi, muharebeler sırasında sökülmüş olup bugün kayıptır. Tabya 3 bonet ve aralarında bulunan 2 adet top platformundan oluşur. 2 adet uzun namlulu Krupp marka top ile donatılmıştır. Toplardan sadece birine ait parçalar, bugün tabyadaki yerinde bulunmaktır. Karargâh binasının bugünkü Yahya Çavuş Şehitliği’nin bulunduğu bölgede olduğu düşünülmektedir. Tabya, 19-25 Şubat 1915 tarihlerinde yoğun bombardımana tutularak 18 Mart 1915 Boğaz Muharebesi öncesi etkisiz hale getirilmiştir.
Yahya Çavuş Şehitliği, Ertuğrul Tabyası’nın karşısında, bu noktada gerçekleşen Ertuğrul Koyu çıkarmasında kaybettiğimiz askerlerimizi anmak için yapılmıştır. 25 Nisan 1915 çıkarmasında Ertuğrul Koyu’nu savunan 9’uncu Tümen’in 26’ncı Alay’ının 3’üncü Taburu’na bağlı Türk askerlerinin anısına Kültür Bakanlığı tarafından 1992’de yaptırılmıştır. Şehitliğin büyük kitabesi üzerinde 148 şehidimiz ve kitabe önündeki Türkiye motifi üzerinde yer alan 67 sembolik mezar taşı ile de diğer şehitlerimiz anılmaktadır. Karşılarındaki kuvvete göre oldukça az sayıda tertiplenen Türk birlikleri, 5 km’lik sahil boyunca İngiliz 29. Tümeni’nin taarruzuna karşı müthiş bir savunma yaratmışlardır. İngilizlerin hedefledikleri Alçıtepe’ye ulaşmasını engelleyerek muharebelerin seyrini zafer yönüne çevirmeyi başarmışlardır. Bu bölgedeki çok az kuvvetle sağlanan dirençli Türk savunması, ileri dönemde Türk birliklerine zaman kazandıracak olup müttefiklerin ilerlemesini zorlaştıracaktır. Ertuğrul Koyu’ndan taarruza geçen İngilizlerin 29. Tümeni, Türk savunmasını aşarak bölgenin en yüksek noktası olan Alçıtepe’yi diğer kollardan gelecek desteklerle birlikte tutmayı hedeflemiştir. Fakat taburun 10’uncu bölüğünden Ezineli Yahya Çavuş, Bölük Komutanı Yüzbaşı Hüseyin Hüsnü Bey’in şehit düşmesinin ardından komutayı ele almış ve arkadaşlarıyla birlikte güçlü bir direnişin sembol kahramanı olmuştur. Şehitlikteki anıtın kuzey yüzünde; Vatan ve Bayrağı için Şehit olan bu Kahraman Askerleri Minnet ve Şükranla Anıyorum. Seve seve canlarınızı verdiğiniz kutsal vatan topraklarında rahat uyuyunuz. Aziz ruhunuz şad olsun… Mustafa Kemal 1928, Batı yüzünde Bir kahraman takım ve Yahya Çavuş’tular / Tam 3 alayla burada gönülden vuruştular / Düşman Tümen sanırdı bu şaheser erleri / Allah’ı arzu ettiler, Akşama kavuştular Vali Nail Memik, doğu yüzünde Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın / Gömelim seni gel tarihe desem sığmazsın /Ey Şehid oğlu, isteme benden makber / Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber, güney yüzünde ise Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ / Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan şühedâ! / Can’ı Canan’ı, bütün varımı alsında hudâ / Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüdâ Mehmet Akif Ersoy ifadeleri yer almaktadır. Yine şehitlik sınırları içerisinde yer alan ve günümüze kadar korunmuş olarak gelen ön saftaki Türk siperleri ziyaret edilebilmektedir.
Çanakkale Boğazı’nın girişini savunmak amacıyla Anadolu yakasındaki Kumkale ile birlikte 1659 yılında inşa ettirilmiştir. Seddülbahir’in inşası, Venediklilerle Girit Adası üzerinde süregelen uzun savaşın yeniden başlaması ile birlikte, Kilitbahir ve Kale-i Sultaniye’nin Boğaz savunması için yetersiz kaldığı düşünüldüğü için başlatılmıştır. Bu sebeple, karşı kıyıdaki Kumkale ile birlikte Seddülbahir Kalesi, Venediklilerin Boğaz saldırılarının karşılandığı ilk savunma hattını oluşturmak amacı ile inşa ettirilmiştir. IV. Mehmet’in annesi, Hatice Turhan Sultan tarafından yaptırılmıştır. Turhan Sultan’ın vakfiyesinde Seddülbahir Kalesi’nin kuruluş aşaması ile ilgili bilgilere ulaşmak mümkündür. Mevcut arşiv kayıtlarında, Seddülbahir Kalesi’nin mimarının kim olduğu hakkında kesin bir bilgiye ulaşı lamamaktadır. Evliya Çelebi, işlerin yürütülmesinden sorumlu Ankebud Ahmed Paşa’nın ismini vermekte; kalenin mimarından ise sadece unvanı ile bahsetmektedir. Naima ise İstanbul’dan gönderilen saray mimarlarından bahsetmekte; ancak isim vermemektedir. Turhan Sultan’ın kaleleri inşa edilirken saraydaki baş mimarın Mustafa Ağa olduğu göz önünde bulundurularak mimarının Mustafa Ağa olduğu varsayımında bulunulabilir. Kale, Çanakkale Muharebeleri sırasında 12 adet top ile savunmaya katılmıştır. 3 Kasım 1914’te müttefikler tarafından bombalanmış olup bu saldırı ile Türk tarafı ilk şehitlerini vermiştir. Sonraki süreçte Birleşik Filo, Boğaz’ın giriş kısmındaki savunmayı yok etmek için 19 Şubat 1915 ve 25 Şubat 1915’te kaleyi tekrar hedef almıştır. Bu saldırılar ile birlikte Seddülbahir Kalesi etkisiz hale getirilmiştir. 26 Nisan 1915 tarihinde İngilizler tarafından; 27 Nisan 1915 tarihi itibariyle de Fransızlar tarafından ele geçirilmiştir.
Seddülbahir Kalesi’nin hemen girişinde sol tarafta bulunan anıt, ilk şehitlerimiz anısına dikilmiştir. İngiliz ve Fransız gemileri Osmanlı Devleti ile ilgili henüz fiili ve resmi bir savaş durumu olmamasına rağmen boğazın girişini koruyan tabyaları 3 Kasım 1914’te bombalamaya başlamışlardır. Seddülbahir Kalesi içindeki tabyanın cephaneliğinin isabet almasıyla barut ve top mermileri patlamıştır. Bu saldırı sonucunda 5 Subay ile 81 er ve erbaş bulundukları noktada şehit olmuşlardır. Anıt üzerinde 3 Kasım 1914 günü İngiliz ve Fransız Donanması Seddülbahir ve Kumkale’yi bombardıman ederek bu yerde 5 Subay ve 81 Erimizi şehit etmiştir. Bu olay müttefiklerin Osmanlı İmparatorluğu’na karşı fiilen harp ilan etmesi, oluşturmakta oldukları Çanakkale Seferi fikri için aşırı güven vermesi, Osmanlı İmparatorluğu’nda ise Çanakkale Boğazı savunmasının takviye edilmesi zorunluluğunu duyurması, ilk şehitlerini vermesi, Çanakkale Muharebelerinin öncüsü olması, açılarından önem taşır. Aziz şehitlerimizin ruhu şad olsun… Çanakkale geçilmemiştir. Geçilemeyecektir de. 18 Mart 1986 ifadeleri yer almaktadır. Anıt Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından 2013 yılında restore edilmiştir. Söz konusu saldırıda ölen şehitlerimizin asıl gömülü olduğu alan ise Seddülbahir Cephane Şehitliği olarak bilinen, limana inen yolun sağ tarafında ve Kalenin duvarına bitişik durumda bulunan şehitliktir.
Gelibolu Yarımadası’nın en çok ziyaret edilen ana ziyaret noktası olan Abide, Eskihisarlık Burnu üzerinde yer almaktadır. Açılan bir proje yarışması sonucunda 37 proje arasından Doğan Erginbaş, İsmail Utkular ve Feridun Kip tarafından hazırlanan proje seçilmiş olup Abide’nin temeli 17 Nisan 1954 tarihinde atılmıştır. İkinci Anafartalar Zaferi’nin 45. yıldönümü olan 21 Ağustos 1960 tarihinde ziyarete açılan Çanakkale Şehitler Abidesi, Çanakkale Muharebeleri’nde şehit düşen tüm askerlerimizi simgelemekte ve onların anısını yaşatmaktadır. Mimarı Doğan Erginbaş’ın kendi ifadesiyle Abide, tüm coğrafyalardan gelen şehitlerimizin toplu bir şekilde göğe yükselişini temsil etmektedir. Ayaklarının üzerinde muharebe anlarını yansıtan kabartma rölyefler bulunmaktadır. Her yıl 18 Mart tarihinde, ülkenin dört bir yanından gelen vatandaşlar ve devlet erkânı tarafından Abide tören alanında anma merasimleri düzenlenmektedir. Abide’nin arka bölümünde yer alan sembolik mezarlıklar 2007 yılında ziyarete açılmıştır. Şehitlikte, Çanakkale Muharebeleri sırasında şehit düşen ve bugüne kadar isimleri tespit edilebilmiş 59.408 şehidimizin isimlerini bulunmaktadır. Yine sembolik şehitliğin önünde muharebe dönemini yansıtan 45 m uzunluğunda bir rölyef bulunmaktadır. Rölyefi geçtikten sonra, sembolik şehitliğin başlangıç bölümünde meçhul asker mezarı ve Mustafa Kemal Atatürk’ün 1934’te müttefik askerleri için söylediği sözlerin yer aldığı mermer bir kitabe bulunmaktadır. Arıburnu muharebelerinden sonra bir Anzak askerinin yanında Avustralya’ya götürdüğü ifade edilen ve bir Türk askerine ait olan kafatası, yıllar sonra 10 Mart 2003 tarihinde Türkiye’ye teslim edilmiş olup 18 Mart 2003’te resmî törenle bugünkü noktaya defnedilmiştir.
Rumeli Mecidiye Tabyası’nda bulunmaktadır. Boğaz’ı geçip İstanbul’a ulaşmayı amaçlayan müttefik armadasına 18 Mart 1915 tarihinde kahramanca karşı koyan tüm Mehmetçiklerimizin ve bu noktada Seyit Onbaşı’nın kahramanlığını sembolize etmek için yapılmıştır. Ayrıca Mecidiye Tabyası’nın deniz tarafında yol kenarında heykeltıraş Hüseyin Anka Özkan tarafından yapılan bir heykeli daha bulunmaktadır. 1889 Edremit Havran ilçesi Manastır köyünde (köy sırasıyla Çamlık, sonrasında da Koca Seyit köyü adını almıştır) doğan Topçu Onbaşı Seyit’in babasının adı Abdurrahman, annesinin adı Emine’dir. Kayıtlara göre: Çanakkale Müstahkem Mevkiindeki askerliği “Ağır topçu neferi” olarak 1914 yılında başlamış, 1918 yılında sona ermiştir. 1934 Soyadı Kanunu ile “Çabuk” soyadını almıştır. Terhis olduktan sonra köyüne dönmüş, dağlarda odun kömürü yapıp satarak geçimini sağlamaktayken, yakalandığı zatürre hastalığından kurtulamayarak 1 Aralık 1939 tarihinde, 50 yaşında vefat etmiştir. Günümüzde mezarı kendi köyünde yer almaktadır.
Kilitbahir Kalesi’ni geçtikten sonra yolun deniz tarafında bulunan 26 adet bonetten oluşan Namazgâh Tabyası’nın, Osmanlı Ordusunun ıslahı için gelen Baron De Tott’un da önerisiyle inşasına başlanmıştır. Çanakkale Boğazı’nın en dar noktasına yaptırılan ilk ve en büyük tabyadır. Sonrasında eklenen yapılarla beraber, Merkez Tabya niteliği kazanmıştır. Burası Çanakkale Muharebeleri’nde, bölgedeki tabyalarda görev yapan bataryaların bağlı olduğu 4. Ağır Topçu Alayı’nın karargâh merkeziydi. Bu nedenle daima müttefik donanmasının başlıca hedeflerinden biri olmuştur. Tabyada 16 adet kıyı topu vardı. Bunlardan 2’si uzun, 14’ü kısa menzillidir. Bunlardan sadece 2’si deniz muhaberesinde aktif olarak görev yapmış, di ğerleri ise menzil yetersizliğinden dolayı kullanılamamıştır. Tabyanın ana aksında yer alan mekânın savaş döneminde Savaş Harekât Merkezi olarak kullanıldığı bilinmektedir. En son 2005-2006 yıllarında Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından restore edilerek 18 Mart 2006’da ziyarete açılan tabyada, Çanakkale savaş objeleri sergilenmektedir. Yapı içerisinde, 12 adet sergi panelinde muharebelerle ilgili tarihî bilgiler verilmektedir. Bu bölümü geçtikten sonra bonetlerin iç kısmında 7 dk.lık Boğaz Muharebesi’nin anlatıldığı kısa bir video gösterimi yapılmaktadır. Yine bonetlerden birisinde savaş dönemi istihbarat haberleşmesini canlandıran, ses düzeneği olan bir sergi ziyaretçilere sunulmaktadır. Aynı bölümde yine müttefiklere ait batırılan gemilerin fotoğrafları sergilenmektedir.
Fatih Sultan Mehmet, İstanbul Boğazı’na Rumeli Hisarı’nı yaptırarak Karadeniz ile Marmara Denizi arasındaki deniz seyrü seferlerini kontrol altına aldığı gibi Çanakkale Boğazı’nın en dar yerine de karşılıklı iki kale yaptırmıştır. Anadolu yakasında Kal’a-i Sultaniye (Çimenlik Kalesi), Avrupa yakasında ise Kilitbahir Kalesi bulunmaktadır. Boğaz’a giriş-çıkış yapan bütün gemiler bu hatta geldiklerinde durdurulmuş ve kontrol edilmişlerdir. Kale top atışlarının etkili ve isabetli olabilmesi için Boğaz’ın en dar bölgesine konumlandırılmıştır. Çanakkale’deki Çimenlik Kalesi ile paralel konumda bulunması nedeniyle de karşılıklı top ateşleri kesişmekte ve bir geminin geçebileceği, topların ulaşamadığı bir ölü alan bulunmadığından dolayı Boğaz’dan geçmek son derece zor hale gelmekteydi. 1462-63 yıllarında yapılan kale, 1541 yılında Kanuni Sultan Süleyman tarafından restore edilmiş, bu restorasyon esnasında güney kısmı çevreleyen bir sur duvarıyla dış uçta bir kule (Sarıkule) inşa edilmiştir. Kale, 1870 yılında Sultan Abdülaziz tarafından ikinci kez restore edilmiştir. Kuzey bölümünün orijinal dış deniz duvarı günümüzde yoktur. Bu bölümün kuzey parçası 1893-1894 yıllarında II. Abdülhamid tarafından yeniden inşa ettirilmiştir. Deniz duvarlarının güney kısımları top mazgalı olarak kullanılmıştır. Günümüze yakın ise 2011-2013 yılları arasında da bir restorasyon geçirmiştir. 2015 yılında ise yeni bir teşhir-tanzim projesi başlatılmıştır. Havadan görünümü yonca yaprağına benzetilen kalenin isminin “Denizin Kilidi” anlamında Kilid-ül Bahir olduğu bilinmektedir. Kale’nin inşa edilmesi ile birlikte gelişen Kilitbahir köyünde birçok Osmanlı Dönemi esere rastlanmaktadır. Fatih Camii, Cahidi Sultan Camii, Tabip Hasan Camii, yıkılmış olan Kırklar Camii, Uşşaki Dergâhı (Ahmed Talibi Tekkesi), çok sayıda çeşme, geleneksel konutlar, iki hamam kalıntısı ve Cahidi Sultan Camii çevresindeki mezarlar bu yapılara örnektir.
Alçıtepe köyünün batı yönünde ve köye yaklaşık 2 km uzaklıkta, Sargıyeri Şehitliği’ni geçtikten sonra karayolunun bitiminde yer almaktadır. Çok şiddetli çarpışmalara sahne olan bu bölgede, hayatını kaybeden askerlerin bedenlerinden kalanlar, 1934-1936 yılları arasında Alçıtepe köyünde yerleşimin ve tarımsal faaliyetlerin yapıldığı noktalarda ortaya çıkmıştır. Zığındere’de Haziran sonu ve daha sonraki muharebelerde şehit düşen askerlerimize ait kemikler anıt içinde bulunan ve üzerinde “Şehitlik 1915” yazan kaidenin altına gömülmüştür. Nuri Yamut, Gelibolu 2. Kolordu Komutanı iken, Alçıtepe köyünde Saroz Körfezi’ne hâkim bir tepede, 26 Haziran-12 Temmuz 1915 tarihleri arasında yapılan Zığındere Savaşları’nda şehit edilen 6.395 er ve erbaş adına 1943 yılında bir anıt yaptırmıştır. Bu anıt Mehmet Çavuş Abidesi’nden sonraki ilk özel anıttır. Paşa’nın bu anıtı yaptırmak için İstanbul’daki iki evini sattığı ve bölgedeki şehitlerin kemiklerinin toplanıp mermer kaidenin altına gömüldüğü söylenir.
Alçıtepe köyünün batısında 800 m uzaklıkta bulunan şehitlik; Zığındere Vadisi’nin içinde, Nuri Yamut Anıtı’na giden yolun sağ yanında yer alır. Şehitliğin girişinin sağında Prof. Dr. Tankut Öktem tarafından yapılan biri yaralı diğeri onu taşıyan iki asker heykeli yer alır ve üzerinde Aziz Şehidim isimli şiir bulunmaktadır. Şehitliğin orta bölümünde yer alan anıtın üzerindeki kitabenin bir yüzünde; Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? / Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın, diğer bir yüzünde; Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber / Sana ağuşunu açmış, duruyor Peygamber dizeleri bulunmaktadır. Diğer yüzünde ise Atatürk’ün muharebe döneminde söylediği; Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler ve komutanlar kaim olabilir sözleri yer almaktadır. Kitabede, Orhan Şaik Gökyay’ın “Bu Vatan Kimin” şiirinden; Bu vatan toprağın karabağrında / Sıra dağlar gibi duranlarındır / Bir tarih boyunca, onun uğrunda / Kendini tarihe verenlerindir / İleri atılıp sellercesine / Göğsünden vurulup tam ercesine / Bir gül bahçesine girercesine / Şu kara toprağa girenlerindir dizeleri; diğer iki yüzünde ise Mehmet Akif Ersoy’un; Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor / Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor! ve Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker! / Gökten ecdâd inerek, öpse o pâk alnı değer dizeleri yer almaktadır. 28 Haziran-5 Temmuz muharebelerinde ve kıta sargıyerinde şehit düşen askerler anısına 1945 yılında inşa edilmiş olan şehitlikte 385 adet mezar taşı ile şehitlerimiz anılmaktadır. 1992 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yapılan düzenlemenin ardından, son düzenleme 2013 yılında yapılmıştır. Muharebeler sırasında Zığındere Sargıyeri olarak kullanılan bölge, sahra hastanesi olarak işaretli olmasına rağmen 28 Haziran 1915 tarihinde ağır bombardıman altında kalmıştır. Bu nedenle bölgede askerlerimizin zayiatı ağır olmuştur. Gerçek şüheda kabristanlarından biri olan şehitlik, 1916 Şevki Paşa Haritası’nın 36 no.lu paftasında da işaretli bulunmaktadır.
İngilizlerin ilk gün hedefleri Alçıtepe’dir. Fakat İngilizler, Alçıtepe’ye tüm muharebeler süresince sadece 3 km yaklaşabilmişlerdir. Alçıtepe’yi sağımıza alıp devam eden yoldan Alçıtepe’ye (Bakı Terası) çıkıldığında “Hilal Sırtı” olarak anılan mevkide bulunan Anıt, Mareşal Fevzi Çakmak Anıtı’dır. 1941 yılında yapılan anıtın kitabesinde 5. Kolordu Komutanı Tuğgeneral Fevzi Çakmak’ın Savaş İdare Merkezi ifadeleri yer almaktadır. Fevzi Paşa, 5. Kolordu Komutanı olarak Temmuz ortasından itibaren muharebelerde görev almıştır. İngiliz ve Fransız askerlerinden oluşan müttefikler, Alçıtepe istikametinde yapacağı taarruzlar doğrultusunda güney bölgesinin en yüksek tepesini almayı planlıyorlardı. Stratejik öneminden dolayı Alçıtepe bölgesinin savunması 5. Kolordu Komutanı Tuğgeneral Fevzi Bey’in (Çakmak) idaresine verilmiştir. Fevzi Bey komutasındaki binlerce asker ile savunulmuş ve müttefiklere teslim edilmemiştir. Türk direnişi karşısında amacına ulaşamayan müttefikler çok fazla ilerleyememişlerdir. 5. Kolordu Komutanlığına bağlı olarak 41. Alay ve 14. Kolorduya bağlı 28. Alaylar Conkbayırı bölgesine gönderilmiş ve Albay Mustafa Kemal Bey’in 10 Ağustos tarihinde Conkbayırı taarruzuna yardımcı olmuşlardır. Mustafa Kemal rahatsızlığı nedeniyle 8 Aralık 1915’te istirahate ayrılınca Fevzi Paşa 5. Kolordu Komutanlığı kendisinde kalmak üzere, ek görev olarak Anafartalar Grubu Komutan Vekilliği ile görevlendirilmiştir. (Mustafa Kemal 10 Aralık 1915’te Çanakkale’den ayrılmıştır)
Alçıtepe’nin batısında Sargıyeri Şehitliği’ne gelmeden önce yolun sol tarafında Alçıtepe Mezarlığı’nın yanında yer alan anıt, III. Kirte Muharebeleri’nin gerçekleştiği alanda bulunmaktadır. Bu nokta şiddetli çarpışmalardan sonra müttefiklerin geriye atıldığı nokta olarak ifade edilse de müttefik mevzilerinin daha geride olduğu bilinmektedir. 1915’te yapılan anıtın üzerinde 12 cm’lik muhasara bataryası bu mevziden düşmanı süngü hücumu ile attı ve Üçüncü Kirte Zaferi’ni sağladı. 7 Haziran 1915 ifadeleri yazılıdır.
Soğanlıdere Hava Saldırısı Şehitliği’nden birkaç yüz metre ileride, 2005 senesinde restore edilerek açılan Soğanlıdere Hastane Şehitliği bulunmaktadır. Anıt, ay ve yıldız şeklinde figürize edilmiş olup yıldızın ortasında bulunan üçgen piramit yapı ise şehitlerimizin Allah’a yükselişini temsil etmektedir. Anıtın hemen altındaki bölgede gerçek şüheda kabristanlığı çevrelenmiştir. Burada savaş zamanında kurulu olan hastanelerde tedavi edilirken şehit olan askerlerimiz yatmaktadır. Bu bölgede 2.,7. ve 12. Tümenlerin Sıhhiye Bölükleri hizmet vermekteydiler. Vadi düşman taarruzlarına kapalı bir konumda olması nedeniyle Seddülbahir Cephesi’nin en önemli lojistik destek merkezi görevini görmüştür. Soğanlıdere Vadisi 18 Mart için hazırlanmış kıyı set bataryalarının yanında dört tümen hastanesine ve Güney Grubu Komutanlığının erzak ve ambar depolarına da ev sahipliği yapmıştır. Bu yönüyle de Soğanlıdere, Türk askerinin yemek iaşesinin yapıldığı merkezlerden biri olmuştur. Soğanlıdere Şehitliği’ne varmadan evvel yolun sağ tarafında yıkık bir harabe gözükür. Burası Melek Hanım Reviri’dir. Seddülbahir Cephesi’nin ilk reviri olan bu mevzii sonrasında kapsamlı bir sahra hastanesine dönüştürülmüştür. 1916 Şevki Paşa Haritası’nda da 29 no.lu paftada işaretlenmiş ve Osmanlı Türkçesi ile yazılmıştır. Aynı şekilde set bataryalarında görev yapan askerlerimizin tedavi edildiği yerlerden biri olma özelliğine de sahiptir.
Tespit edilebilen gerçek şüheda kabristanlarından biri olan Şahindere Şehitliği, Soğanlıdere mevkisini geçtikten sonra yolun sol tarafında Çınarlıdere’nin hemen üst tarafında yer almaktadır. Mimari yapı tarzı açısından Soğanlıdere Şehitliği ile benzeşmektedir. Ay ve ortasında yıldız üzerinde yükselen üçgen konik anıt ile şehitlerimizin göğe yükselişi temsil edilmektedir. Şehitlikte yere konumlandırılmış 132 kabalak taşı ile şehitlerimiz anılmaktadır. Mezar taşları bölümünün hemen üst kısmında ise gerçek şehitlik alanının çevrilerek işaretlendiğini görmekteyiz. Şahindere Şüheda Kabristanı, Seddülbahir Cephesi’nde yani güney cephesinde kalmaktadır. Bölgede suyun ve gölgelik ağaçların bulunması, sakin ve korunaklı bir alan olması nedeniyle savaş döneminde cephe gerisindeki büyük sargı yerlerinden birisi bu mevkide kurulmuştur. 5 Temmuz 1915 sonrasındaki muharebelerde, sol kanat birliklerinin yaralanarak şehit düşenlerin bir bölümü bu şehitlikte yatmaktadır. Nisan-Haziran-Temmuz aylarında şiddeti artan Seddülbahir, Kerevizdere ve Kirte Muharebeleri’nde kullanılan bölgede şehit düşenlerin bir kısmı da Şahindere Şehitliği’ne gömülmüştür. Bu şehitlikte yatanların bağlı oldukları birlikler; - 1’inci Tümenin 70, 71 ve 124’üncü Piyade Alayları - 2’nci Tümenin 31, 32 ve 39’uncu Piyade Alayları - 5’inci Tümenin 13 ve 15’inci Piyade Alayları - 6’ncı Tümenin 16’ncı Piyade Alayı - 7’nci Tümenin 19, 20 ve 21’inci Piyade Alayları - 10’uncu Tümenin 29 ve 30’uncu Piyade Alayları - 11’inci Tümenin 126 ve 127’nci Piyade Alayları’dır. Bu şehitlikte isimleri tespit edilen yaklaşık 2.000 şehidimiz yatmaktadır. Şehitlik Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından 2005 yılında yeniden düzenlenmiştir.
Çanakkale ruhunun gelişmesine katkıda bulunmak amacıyla 7 Haziran 2012 tarihinde Kabatepe Limanı mevkiinde hizmete açılmıştır. 11 ayrı gösterim salonu, 2 katlı Savaş Malzemeleri Sergi Salonu ile teknik altyapı birimlerinden oluşan merkez, 8.600 m2 büyüklüğündedir. Çanakkale Savaşları’nın önemli anlarını ileri simülasyon teknikleri ile ziyaretçilerine yansıtmaktadır. 11 değişik salondaki 60 dakikalık gösterimler için girişte bilet uygulaması vardır. Her seans maksimum 50 kişi ile sınırlıdır. Boş seans bulunabilmesi için ziyaretçilerin önceden rezervasyon yaptırmaları önerilmektedir. Giriş ücretlidir.
Kocadere köyünün yaklaşık 1,5 km kadar güneybatısında, Kuzey Grubu cephesinin arka bölgesinde, Köyaltı mevkiinde yer alan şehitlik, 1915’te oluşturulmuştur. 25 Nisan 1915 Arıburnu Cephesi’nin gerisinde Anzaklar’a karşı çarpışan 19. Tümen ve 5. Tümen’in sıhhiye bölüğü tarafından, büyük bir sargı yeri kurulmuştur. Savaş döneminde askerler arasında görülen hastalıklar arasında en yaygın olanları; verem, dizanteri, sıtma, kabakulak, tifo, kalp hastalıkları, cilt hastalıkları, göz hastalıkları ve iltihaplı hastalıklardır. Bununla birlikte Türk askerlerinde görülen yaraların çoğu bomba, şarapnel ve piyade mermilerinden oluşuyordu. Sonrasında bu bölgede 16. Tümen’in sahra hastanesi de konumlandırılmıştır. Gerçek şehit kabirlerinin yer aldığı şehitlikte, 2.000 şehidin yattığı bilinmektedir. Şehitlerden isimleri tespit edilebilenlerin sayısı 1.353’tür. Şevki Paşa Haritası’nda, 16 numaralı paftada işaretli olan hastane şehitliği 2005’te Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından ihya edilmiştir.
Muharebeler esnasında mühimmat sevkiyatı, asker iaşesi kadar önemli olan bir diğer konu da cephe gerisinde sürdürülen sağlık hizmetleridir. Cephedeki sağlık hizmetleri ilk dönemlerde Akbaş, Ağadere ve Çanakkale Merkez Hastanesi vasıtasıyla görülmeye çalışılmış, yaralanma anında sıhhiye erleri ve tezkereciler taşıma görevi yapmışlardır. Cephe gerisinde ilk müdahale yapıldıktan sonra, durumlarını gösterir bir pusula boyunlarına asılmıştır. Yaralı askerler durumlarına göre, ağır mecruhin (yaralı) hastanesi ya da hafif mecruhin hastanelerine sevk edilirlerdi. Burada tedavisi mümkün olmayan askerler Ağadere ve Akbaş gibi nakliye hastanelerinden Şirket-i Hayriye vapurları ile başta İstanbul olmak üzere büyük merkezlere gönderilmişlerdir. Özellikle donanma ve İngiliz uçaklarından yapılan hava bombardımanı nedeniyle muharebeler çok kanlı geçmiş, hastaneler kapasitelerinin üzerinde yaralı bakmaya başlamışlardır. 5. Ordu’nun mevcut hastanelerinin yanında Hilal-i Ahmer Hastaneleri de görev yapmıştır. Eceabat’tan Kilitbahir’e giderken Çamburnu Kalesi’ni geçtikten yaklaşık 1 km sonra, yolun sağında bulunan Ağadere Seyyar Ağır Mecruhin Hastanesi muharebe döneminde çok önemli işlev görmüştür. 9. Tümen’in Sevk Hastanesi, 4. Tümen Seyyar Hastanesi ve kolorduların seyyar hastaneleri Ağadere’de bulunmaktaydı.
Kabatepe-Conkbayırı yolu istikametinde, Albayrak Sırtı üzerinde, yolun sağ tarafında yer alır. 1992’de Kültür Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü tarafından yaptırılmıştır. Yaralı bir Avustralya subayını kendi siperlerine taşıyan Türk askerini canlandırmaktadır. Anıtın kitabesinde, eski Avustralya Genel Valisi Lord Casey kaynak gösterilmiş olup onun sözleri olduğu ifade edilen bir alıntı mevcuttur: “Biz Gelibolu Yarımadası’ndan, Türklerle savaşarak ve binlerce insanımızı kaybederek Kahraman Türk milletine ve onun eşsiz vatan sevgisine duyduğumuz büyük takdir ve hayranlık ile ayrıldık. Bütün Avustralyalılar, Mehmetçiği kendi evlatları gibi sever. Onun mertliği, vatan ve insan sevgisi, siperlerdeki dayanılmaz heybeti ve cesareti bütün Anzakları hayran bırakan yurt sevgisi, insanlığın örnek alacağı büyük hasletlerdir. Mehmetçiğe minnet ve saygılarımla… Avustralya Genel Valisi Lord Casey 1967”
Mimar Nejat Dinçel tarafından tasarlanan 57. Alay Şehitliği ve Anıtı; 12 Aralık 1992 tarihinde Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Kabatepe-Conkbayırı yolu kenarında, Kılıçbayır’ın güney ucunda inşa edilmiştir. Savaş sırasında yabancı askerler buraya ‘’Satranç Tahtası’’ adını vermişlerdir. Yeni yapılmış olan bu şehitlik semboliktir. Gerçek şehitlik Bomba Sırtı’nın güney ucunda, Çataldere Vadisi’nin içinde bulunmaktadır. Yarbay Hüseyin Avni Bey tarafından kumanda edilen 19. Tümen’e bağlı 57. Alay, yabancı kuvvetlerin ilk çıkarma gününde Arıburnu Cephesi’nde ilerleyen Anzak askerlerini ilk karşılayan ve geri püskürten Türk kuvvetleridir. Bu cephede ilk kez 19. Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal’in önderlik ve cesaret vasıfları ortaya çıkmıştır. 57. Alay Şehitliği, şadırvan, açık namazgâh, ana mezarlık ve anıttan oluşmaktadır. Şehitlikte kullanılan başlıca malzeme; genellikle Selçuklu ve Osmanlı kervansaraylarında kullanılan Kevser taşıdır. Şehitliğin girişi; Kabatepe-Conkbayırı yolunun kenarında, doğu duvarındaki bir açıklıktır. Girişin hemen yanında torununun elini tutmuş bir şekilde figürize edilmiş; Türkiye’nin en yaşlı gazisi iken 10 Eylül 1994’te, 108 yaşında vefat eden Hüseyin Kaçmaz’ın bronzdan yapılmış bir heykeli bulunmaktadır. Girişin tam karşısında, şehitliğin doğu duvarında, 57. Alay’ın 25 Nisan 1915’teki karşı taarruzunu gösteren bir rölyef bulunmaktadır. Rölyef yaklaşık 45 m²lik bir alanı kaplamaktadır. Şadırvan ve açık namazgâh şehitliğin güney tarafında yer almaktadır. Şehitliğin ana mezarlık kısmının kemerli bir girişi olup bu girişten başlayan yaya yolu kuzey duvarında son bulmaktadır. Anıtın tabanını oluşturan kuzey duvarının üstünde, 57. Alay Şehitleri’nin isimleri yazan mermer plakalar bulunmaktadır.
Conkbayırı, Conk Tepesi’nden itibaren güneybatı yönünde uzanan ve Düztepe’nin kuzeyindeki Kemal Dere’de son bulan yamaca verilen isimdir. Conkbayırı’nın kuzey ucunda yer alan ve en yüksek noktasını oluşturan yükseltiye ise Conk Tepesi adı verilir. Conkbayırı Atatürk Zafer Anıtı bronzdan yapılmış bir heykel olup Conkbayırı’nda yapılan en yeni anıt olma özelliğini taşır. Conkbayırı Atatürk Zafer Anıtı, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Anafartalar Grup Komutanı Albay Mustafa Kemal’in 10 Ağustos 1915 tarihinde yönettiği Conbayırı taarruzu anısına 1993 yılında yaptırılmıştır. 2015 yılında ise Alan Başkanlığı tarafından restore edilmiştir. Mucib Efendi’nin Hatıralarından ‘“Bu esnada Tabur Komutanı Uşaklı Halis Bey geliverdi. Saatlerden beri tahammül edilemeyecek kadar ağır olan yükümün birdenbire üzerimden kalktığını hissediyordum. Henüz 20 yaşında olan genç bir zabit vekili için bundan daha büyük bir takviye kuvveti olamazdı. Halis Bey’in gittikçe sararan yüzünden ve bakışlarındaki kuvveti kaybolan gözlerinden bir mana çıkarmak istiyordum. Fakat bunun için çok düşünmeye ve sebep aramaya gerek kalmadı. Sol kolunun haki kumaşı yavaş yavaş kızarıyor ve parmaklarının ucuna kan damlaları birikiyordu. ‘Yaralanmışsınız’ dedim. ‘Sıhhiye Çavuşu’ diye seslendim, beni susturdu ve ilave etti; ‘Aman asker duymasın.’ Mucib Efendi, Halis Bey’i bir türlü tedavi için geri gitmesine ikna edemiyordu. Tecrübesizdi; ama üstünde cesaret ve şeref kaynağı olan gençliği vardı. Sonunda ikna olan Tabur Komutanı giderken Mucib Efendi’ye şu emri verdi: “Bulunduğunuz yerden katiyen geri çekilmeyeceksiniz; ancak geriye burada hepinizin öldüğünü bildirecek bir haberci gönderebilirsiniz.” Mucib Efendi de komutanı geri giderken duygularını anılarında şöyle ifade ediyordu: “Tabur Komutanım gözden kaybolurken yüreğimin kanadığını hissediyordum. Çünkü tam manasıyla yalnız kalmış gibi oluverdim; ama yalnız değildim. Çünkü muhafazası bana bırakılmış bir vatan parçası ve bunun üzerinde kalplerini ve ruhlarını bütün mevcudiyeti ile bana bağlamış pervasızca cenkleşen Mehmetçiklerim vardı.”21
Eceabat’ın kuzeyinde Boğaz’a 4,5 km mesafede Taşlı Tepe’nin güney yamaçlarında yer alan köy, “Çamyayla” ve “Boğalı” adları ile de anılır. Bigalı köyü ve çevresi Nisan 1915’te 19. Tümen’e karargâh olmuştur. Bu esnada Mustafa Kemal Atatürk’ün misafir kaldığı sonradan “Atatürk Evi ve Müzesi” olarak anılan ev, yarımadanın önemli ziyaret noktalarından biri hâline gelmiştir. 26 Mart 1915’te; 5. Ordu’nun genel ihtiyat tümeni olarak görevlendirilen 19. Tümen, Bigalı köyü ve çevresine yerleşir. 25 Nisan sabahına kadar bölgede kalır ve tatbikatlar yapar. 19 Nisan günü, tümeniyle köye gelen Mustafa Kemal cepheye hareket edene kadar köyde bu evde misafir edilir. Bugün “Bigalı Atatürk Evi ve Müzesi” olarak bilinen ev, yöresel mimarinin izlerini taşır. Alt katta girişiyle birlikte iki odası üst katta olmak üzere üç odası ve bir balkonu bulunan evin küçük bir de avlusu vardır. 1973’te müze olarak düzenlenen evde, Mustafa Kemal’in burada kalırken kullandığı çalışma masası da sergilenmektedir. Bigalı köyünün meydanı, meydana bakan evleri ve Atatürk Evi’ne giden yoldaki binalar 2006 yılında restore edilerek ziyarete açılmıştır.
İstanbul yönünden gelen ziyaretçiler için ilk ziyaret noktası olabilecek konumda bulunan Akbaş Şehitliği, Gelibolu’dan Eceabat’a hareket edildiğinde 30. km’de yer almaktadır. Şehitliğin bulunduğu Akbaş Limanı muharebeler esnasında Türk birliklerinin ana ikmal noktalarından biri olup özellikle İstanbul’dan deniz yolu ile gelen savaş malzemelerinin karaya çıkartıldığı ve dağıtımının yapıldığı önemli bir merkezdir. Akbaş mevkisinde 19. Tümen’in bir seyyar hastanesi bulunmaktaydı. Esas olarak bir “sevk hastanesi” niteliğinde görev yapan bu mevki üzerinden kuzey cephesinde ağır yaralanan askerlerimiz, Akbaş veya Ağadere Hastanesi’nde müşahede altında tutulurlardı. Durumu ağır olanlar ise, İstanbul’da hastane hâline getirilen Selimiye Kışlası’na götürülmek üzere gemiler vasıtasıyla sevk edilmişlerdir. Düşman taarruzları sırasında batan ya da ağır saldırı altında kalan gemilerdeki şehitler, Yalova köyüne giden yolun sağ tarafında kalan asıl şehitlik alanına gömülmüşlerdir. Şehitlikte 459 sembolik mezar taşı dikilmiş olup gerçek şehitlik bu anıt mezarlığın karşısında Yalova köyü istikametinde giden yolun sağ tarafında yoldan 25 m yukarıdadır. Alan 1915’teki yapısını halen korumakta olup etrafı çevrilmiştir. Sembolik mezarlıkların arka bölümünde muharebe dönemi her iki taraf askerleri arasında yaşananları barış ve dostluk mesajı ile vurgulayan bir heykel ve 1915 Çanakkale Şehitleri’ne ithaf edilen bir anıt bulunmaktadır. Şehitlik alanında Çanakkale Muharebeleri sırasında sıhhiye birliklerinin faaliyetlerini anlatan bir de rölyef bulunmaktadır. Rölyefin her iki yanında da 754 şehidimizin ismi anılmaktadır. Rölyef üzerinde “Türk Kumandanları kumanda etmesini, Türk askeri ölmesini bildi. Harbi kazanışımızın sırrı bundan ibarettir. Kemal Atatürk” ifadeleri yazılıdır. Yine şehitliğin alt kısmında bulunan mescit ve şadırvan ziyaretçilere hizmet vermektedir. Şehitlik 2013 yılında yenilenerek bugünkü görünümüne kavuşmuştur.
Kale, Boğaz'ın en dar yerine Fatih Sultan Mehmet tarafından 1452 yılında yaptırılmıştır. Karşı kıyıda yer alan Kilitbahir Kalesi ile birlikte Boğaz'dan geçmek isteyen düşman gemilerini karşılıklı ateş altına alarak geçmelerini engelleme görevi yapmıştır. Çanakkale Muharebeleri sırasında 18 Mart 1915 tarihinde; İngiliz gemisi olan Queen Elizabeth’ten atılan bir top mermisi kalenin duvarına isabet etmiştir. Kale bugün ziyaret edildiğinde top mermisinin duvarda yarattığı hasar görülebilmektedir.
Yine bugün kalenin içerisinde, askerlerimiz tarafından Çanakkale Muharebeleri ile ilgili bilgiler verilmekte ve canlandırmalar yapılmaktadır.
Eski Yunanca'da Troya (Troia) olarak geçen şehir, ünlü şair Homeros'un İliada (İlyada) adlı eserinde anlattığı Troia Savaşı'nın geçtiği şehirdir. Bu antik şehir bügün "Truva" adıyla anılmaktadır.
Bugün Çanakkale'nin merkezinde sahil kesiminde ve Truva antik kentinde sergilenen Truva atları, Troia Savaşı'nda kullanılan tahta atın farklı örnekleridirler. Akhalılar ve Troialılar arasında yaşanan savaşta Akhalılar, Troia şehrinin sur duvarlarını aşmayı başaramayınca bir tahta atın içerisine askerlerini saklayarak Troia şehrini ele geçirmişlerdir. Böylece savaşta tahta at bir hile aracı olarak kullanılmıştır.
İngilizler 1915'te gerçekleşen Çanakkale Muharebeleri'nde River Clyde gemisinin içerisine yaklaşık 2400 askeri saklayarak karaya çıkarmayı planlamışlardır. Ne var ki Truva Atı gibi kullanmak istedikleri bu plan Türk askerlerinin güçlü savunması karşısında gerçekleşememiştir. Askerlerinin çoğunu karaya ayak basamadan kaybetmişlerdir.
Çanakkale’nin geçilmez duvarları
Anadolu Hamidiye Tabyası Çanakkale Savaşları Tarih Müzesi, farklı etkinliklere uygun geniş rekreasyon alanıyla sizi tarihte bir yolculuğa çağırıyor.
Boğaz’ın güvenliğinin sağlanması amacıyla 1890’ların başında Sultan II. Abdülhamid tarafından yaptırılan tabya, sahip olduğu topların niteliklerinden dolayı Çanakkale Boğazı’nın en güçlü savunma yapılarından biri olarak kabul edilir. 18 Mart 1915’te itilaf donanmasının başlıca hedeflerinden biri olan Anadolu Hamidiye Tabyası, Çanakkale Muharebeleri sırasında topçu birliklerinin karagahı olarak kullanılmıştır.
2018 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından restore edilen Anadolu Hamidiye Tabyasını oluşturan bonetler, müze olarak hizmet vermektedir. Tabya etrafında oluşturulan 104.609 metrekarelik rekreasyon alanında Tarihi Alan’daki birçok anıtsal yapının minyatürleri ya da Birinci Dünya Savaşı’nda kullanılan tayyare modelleri eşliğinde tarihin içinde bir yolculuk sizleri bekliyor.
Anadolu Hamidiye Tabyası Çanakkale Savaşları Tarih Müzesi’nde, Çanakkale’de kazanılan zaferin yanı sıra 1.Dünya Savaşı ve bu savaşın 20. yüzyıla etkileri farklı sergileme uygulamaları ile ziyaretçiye aktarılır.
1915 Siper ve Çanakkale 1915 Hilal-i Ahmer Hastanesi Canlandırma Alanı, ziyaretçiye savaşın acı yönünü sanki içindeymişçesine yaşatacak detaylarla deneyimleme olanağı sağlar. Cephe ve cephe gerisinde yaşananları tüm gerçekliğiyle ses destekli görsel sergilemeler ile ziyaretçiyi 1915 ‘te bir yolculuğa çıkarak emsalsiz bir deneyim sunar.
Bigalı Kalesi, İstanbul yolu üzerinde Tarihi Yarımada’nın Boğaz’a bakan tarafında Bigalı köyüne 5 km uzaklıkta yer alır. Kalenin yapımına Osmanlı sultanlarından III. Selim döneminde başlanmış, kale II. Mahmud döneminde hizmete girmiştir. Bigalı Kalesi, Boğaz’ın karşı yakasında bulunan Nara Kalesi ile aynı dönemde yapılmıştır. Bigalı Kalesi, dikdörtgen formda 70x130 metre ebatlarındadır. İçerisinde kışla binası, cami, cephanelik ve çeşme bulunur. Kale, Çanakkale Muharebeleri esnasında 1915’te, cephe gerisi faaliyetleri arasında önemli bir yer tutan muharebe araçlarının tamir ve bakımı için 3’üncü Kolordu Esliha Tamirhanesi olarak hizmet vermiştir. 2017-2022 yılları arasında Başkanlığımızca yapılan restorasyon çalışmalarının tamamlanmasının ardından silah tamirhanesi canlandırması yapılarak 2022 yılında ziyarete açılmıştır.
Bu fener Ege Denizi’’nden Çanakkale Boğazı’na girişte Trakya’nın Gelibolu Yarımadası’ndaki en uç noktasında ve çok önemli bir mevkiide bulunmaktadır. 1856 yılında Fransız Fenerler İdare-i Umumiyesi müdürlüğü tarafından Kırım Savaşı sonrasında askeri gemilere yol göstermek için Gelibolu Yarımadası’nın en güneyinde yer alan bir çıkın üzerine inşa ettirilen deniz fenerinin deniz seviyesinden yüksekliği 50 metre olup kule yüksekliği ise 25 metredir. Fener, Çanakkale Savaşlar Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığının 2017 yılında başlattığı su altı çalışmalarının taçlandırıldığı sergi Geçmişi Taramak konseptiyle ziyarete açılan bir küçük müzeye ev sahipliği yapmaktadır.